Paris...
Dünya'da İzmir'den ve İstanbul'dan sonra yaşayabileceğim tek yer! Balayımızda burayı keşfediyoruz sonrasında 2. adresimiz oluveriyor. Seni içine çekiyor bir şekilde... Tabii ki Eiffel, Sacre Coeur, Notre Dame, Louvre Muzesi, Pompidou Muzesi, Champs Elysee, Arc De Triumph gibi turistik olmazsa olmaz yerleri görmek şart oluyor. Ama ya parizyen gibi yaşamaya ne dersiniz? Turistlerin bilmediği cafeler, restaurantlar, sokaklar... buralarda bir kadeh Bordeaux şarabı içip halka karışmak, o boheme hayatı yaşamak, eski kitapçılarda kaybolmak, arka sokaklarda gecenin bir yarısı kafalar iyiyken o bohem sokaklarda kahkahalarla sohbet etmek... Paris deyince akla Charles Aznavour, Edith Piaf, Şampanya, macaron, kırmızı şarap, moda, lüks ve en önemlisi AŞK geliyor...
Eiffel Kulesi
Gece başkadır kendisi... Fuar için Gustavo Eiffel tarafından tasarlanmış ancak hiç beğenilmeyip şehrin dışına atılmış bu zarif demir yapı. Sonradan merkeze getiriliyor. Işıklandırıldığında muhteşem oluyor. Her saat başı renkli ışıklar pırıl pırıl parlıyor.
Eiffel Kulesi en tepesinden tum Parise hakim oluyoruz.
Eiffel'in 1. katında çok klas bir restaurant olan Jules Verne Restaurant illa ki Eiffel'de bir akşam yemeği isteyen romantikler için alternatif ama biraz turistik olduğu da gerçek. Benim favorim Le Grand Colbert.
Avenue Champs Elysee
Paris'in en ünlü caddesi Champs Elysee de yürüyüş baharda da kışın da muhteşemdir. Özellikle de noel zamanı çok keyifli. Bu cadde turistlerle dolup taşıyor. Caddenin sonunda zafer anıtı olarak bilinen Arc De Triumph bize göz kırpıyor.
Arc De Triumph
Louis Vuitton: Marka bağımlılığının en güzel örneği beni LV harflerine yani "Louis Vuitton" markasına olan hastalık derecesinde ilgimdir. Chaps Elysee caddesinde Louis Vuitton'un merkez binası tüm heybetiyle ve birbirinden farklı vitrin tasarımıyla tam bir prestij simgesidir. İçinde Magic Kingdom daki prenses edasıyla gezdiğim ve çantalara dokunduğum bir mabettir.
Notre Dame'ın Kamburu " Quasimodo" ve Esmeralda geliyor gözümün önüne, Victor Hugo'nun ruhu şad olsun... Ve Tabii Garou nun sesiyle "Belle" dinleyerek gezilmeli burası. Avrupadaki hemen hemen tüm katedral ve kiliseleri gedim buranın çok farklı bir büyüsü var. Gotik mimarisi ile diğer katolik kliselerinden farklı daha sade ve naturel bir havası vardır. Naif bir kilisedir.
Notre Dame Kilisesi girişi
Seine nehri öyle güzel bölmüş ki şehri üzerinde öyle güzel köprüler yapmışlar ki romantik olmamak mümkün değil. Hatta ahşap bir köprüde binlerce asma kilit görünce şaşırmamak lazım. Bunlar aşkın kilitleri!
Cafe' Marly
Louvre Müzesi manzaralı bu muhteşem cafe' yi farketmek çok zordur. "Bilen gelir" tabiri tam buraya göredir. Kışın cafe'nin içinde baharda ya da yazın dışarıda aperatif alıyoruz. Minik atıştırmalıkları ile günün yorgunluğunu atıyoruz. Louvre'un sularının sesiyle birlikte sohbetlerin tadına doyulmuyor. Müze sonrası güzel bir mola ve günü keyifle batırmak için ideal. Louvre Müzesinin hakkını vermek için 6-7 tam gün ayırmak gerekiyor. Sadece 1 hatta yarım gün ayırabilirim diyenler için hızlı bir tur yapıp İtalyan, Fransız ve dünya galerilerine zaman ayırmak yeterli olabilir. Özellikle Leonardo'nun eserleri incelenmeyi fazlasıyla hak ediyor pek tabii "Mona Lisa" yı görmeden gitmek olmaz.
Benim Pariste en sevdiğim cadde Saint-Germain...orada yürümek ve Avrupa'nın en eski cafelerinde oturup gazete, dergi karıştırmak ve kahvemi yudumlamak en büyük keyfim. Cafe Le Deuz Magots eskilere götürüyor bizi. James Joyce, Bertold Brecht, Stefan Sweig, Picasso, Hemingway, Jean-Paul Sartre...Şairler, edebiyatçılar, filozoflar burada neler yaşamışlar, neler konuşmuşlar derken günü batırıyoruz. Hepsi için "salut'" diyorum. Bu cadde de nostaljik Cafe de Flore'de ilgi çekicidir.
Restaurant Le Grand Colbert
Restaurant Le Grand Colbert
Restaurant çok eskilere görürüyor bizi. 60lı yıllarda sokak ambiansı ile karşı karşıyayız. Chateau Briand sipariş ediyorz namı diğer Şato Biryan ve tabii ki bir şişe rezerv Merlot... Jack Nicolson, Diane Keaton ve Keanu Reeves filmi son sahnesi bu restaurantta çekildi. Gitmeye sonuna kadar değer, yemekleri, şarapları ile damak çatlatan bir restaurant burası.
Champagne & Chocolates
Pariste en büyük keyif şampanya ve çikolata keyfidir. Dom Perignon şampanyanın babası olarak anılır. Fransada Champagne kasabasında muhteşem şampanyalar üretilir. Mumm klasik bir şampanyadır. Eve dönerken mutlaka marketten şampanya, kırmızı şarap, beyaz şarap, peynir özellikle de Brie peyniri alnmalıdır.
Macaron
Macaron deyinceünlü patiseri La Duree ve ünlü macaronları.akla gelir.. Türkiyede son 3-4 yılda popüler olan ve hatta Bebek'te de şubesi açılan La Duree, badem unu ile yapılan bu hassas ve doyum olmaz rengarenk lezzetleri bize sunuyor. En sevdiğim fıstıklı, frambuazlı ve potakallı. Hele ki frambuazlı macaron arası frambuaz meyvecikleri ve yanında bir fincan Nespresso' ( mor renkli çekirdek) varsa keyfime deymeyin.
Galleries La Fayette
Alışveriş merkezlerinin yıldızı, Avrupa'da eşi olmadığını düşündüğüm bu masallar diyarı hayranlık bırakan kubbenin altında tüm cömertliğiyle tüm markaların geniş kolleksiyonlarını sunar bizelere. Eşim genelde buraya girdiğimde içimden bir canavar çıktığını söyler ;) zira burada tüm markalar birarada olduğu için erişim çok kolaydır. Çanta katında Marc Jacobs, Miu Miu, Chloe, Chanel birarada göz kırpar. Ambians zaten çok teşvik edicidir. İndirim zamanı iğne atsan yere kesinlikle düşmez.
Book store - Shakespeare and Company
Paris'te kitapçılara dalarsanız asla çıkamazsınız :) Mutlaka bir kitapta takılır ve ayrılamazsınız.
Moulin Rouge Revü Kızları tek kelimeyle nefes kesici
Moulin Rouge
Nostaljik kabareyi bir yaz günü isledik. Son derece renkli, ışıklı, muhteşem kızlar ve kostümler... Eski "pavyon" geleneğinin canlandırması. Masamızda İtalyan bir çift ile kabareyi izliyoruz. Müzikler şov ile birleşince daha da anlamlanıyor. Müthiş bir renk cümbüşü halinde revü kızlarının inanılmaz dansları. Pariste Lido'ya da gidebilirsiniz ama Moulin Rouge klasiktir ve hayatta bir kez yaşanması gerekir. Fotoğraf yasak. Erkekler içinkravat zorunluluğu olmasa da şortla girilmiyor.Bilginize...
Zaman varsa trenle Versailles Sarayı'na gidilebilir. Disneyland yani " Magic Kingdom" mutlaka görmeye değer.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder